26 Aralık 2012 Çarşamba

TURMUŞ AİLESİ OLARAK MUTLU BİR GÜNÜMÜZ...

MUHAMMED FERİD ENSAR TURMUŞ ARAMIZA KATILDI....
ARAMIZA
"HOŞ GELDİN BEBEĞİM"

TURMUŞ AİLESİNİN EN YENİ VE 3 NUMARALI ÜYESİ,  MUHAMMED FERİD ENSAR TURMUŞ  
24 ARALIK 2012 PAZARTESİ TÜRKİYE SAATİYLE 17.10 DA ÖZEL ANTALYA UNCALI MEYDAN HASTANESİNDE ARAMIZA KATILDI... TEMENNİM YÜCE MEVLADAN HERKESE HAYIRLI , SAĞLIKLI , HUZURLU VE VATANINA, MİLLETİNE HAYIRLI EVLATLAR NASİP ETSİN İNŞALLAH... ÇOK ŞÜKÜR RABBİMİZE Kİ, 3.250 kg DOĞAN BEBEĞİMİZİN VE ANNESİNİN SAĞLIK DURUMU DA GAYET İYİ...ARAMIZA "HOŞ GELDİN OĞLUM"...BAHTIN VE ALNIN HER DAİM AÇIK OLSUN İNŞALLAH...RABBİM EVLAT ÖZLEMİ ÇEKEN HERKESE HAYIRLI EVLAT NASİP ETSİN...ÇOK GÜZEL BİR DUYGU OLAN BU DUYGUYU HERKESE YAŞATSIN İNŞALLAH....

MUHAMMED FERİD ENSAR TURMUŞ'a ait resimler ve videolar........







29 Ekim 2012 Pazartesi

29 EKİM 1923 - 29 EKİM 1993 - SEVİNÇ VE HÜZÜN BİR ARADA....


Bugün Türk Dünyası 89 yıllık Cumhuriyyet sevincini ve 19 yıllık işgal hüznünü bir arada yaşıyor.

29 Ekim 1923'deTürkiye Cumhuriyetimizin kuruluşunu bayram ederken diğer tarafta 29 Ekim 1993 tarihinde Rusya destekli Ermeni ordusunun Azerbaycanımızın ve Karabağımızın güzide şehirlerinden Zengilan’ı işgal etmesinin hüznünü yaşıyoruz.
Allah ölenlerimize rahmet etsin...Vatan toprakları uğrunda ölen şehidlerimizin ruhları şad olsun...                
                                                                                                            Musa TURMUŞ


                                                                                                                             

17 Ekim 2012 Çarşamba

GERİYE GİTMEYE DEVAM...

UZUN ZAMANDIR FUTBOL ADINA HİÇ BİR YORUM YAZMADIM...GEREK KULÜPLERİMİZİN MAÇLARININ, GEREKSE MİLLİ MAÇLARIN ARKASINDAN...SON ZAMANLARDA TÜRK SPORUNDA VE TÜRK FUTBOLUNDA YAŞANANLAR BİR SPOR ADAMI OLARAK VE DAHİ SADE SPORSEVER BİR TÜRK VATANDAŞI OLARAK BENİ ZİYADESİYLE ÜZMEKTEDİR...

2012 LONDRA OLİMPİYATLARINDA TARİHİNİN EN FAZLA SPORCU SAYISI İLE (114 sporcu) OLİMPİYATLARA GİDEN, FAKAT BUNCA YATIRIMLARA RAĞMEN 2'Sİ ALTIN, 2'Sİ GÜMÜŞ VE 1'i BRONZ OLMAK ÜZERE TOPLAM 5 MADALYA İLE YURDA DÖNEN, UZUN YILLAR SONRA FUTBOLDA KAZANILAN MARKA DEĞERİNİN GİTTİKÇE DEĞER KAYBETTİĞİ VE HER YIL GERİYE GİDEN ÜLKENİN FUTBOLUNDAN İNANIN İNSANIN YORUM YAZASI DA GELMİYOR MAALESEF...

ÇOK DEĞİL BUNDAN 15-20 YIL ÖNCE YÜKSELİŞ TRENDİNE GEÇEN FUTBOLUMUZ  FİFA DÜNYA SIRALAMASINDA 5.SIRALARA KADAR YÜKSELMİŞKEN, MİLLİ TAKIMIMIZ GRUP ELEMELERİ ÖNCESİ KURALARDA 2.TORBAYA KADAR ÇIKMIŞKEN, AVRUPA KUPLARINDA TAKIMLARIMIZ ŞAMPİYONLAR LİGİNE DİREKT 2 TAKIMLA KATILACAK SEVİYEYE KADAR GELMİŞKEN, ŞİMDİ GELDİĞİMİZ YERLERE BİR BAKIN...2002 DÜNYA KUPASI ÜÇÜNCÜLÜĞÜNDEN SONRA DÜNYA KUPASINA KATILMAYA HASRET KALDIK...AVRUPA KUPALARINDA TAKIMLARIMIZIN ŞAMPİYONLAR LİGİNE BIRAKIN 2 TAKIMLA DİREKT OLARAK KATILMASINI HİÇ ŞAMPİYON TAKIMIMIZIN DAHİ DİREKT KATILMAMA RİSKİ VAR ARTIK...EĞER BU YIL GS VE FB AVRUPA KUPALARINDA YETERLİ PUAN TOPLAYAMAZSA ,REYTİNG SIRALAMAMIZ DÜŞECEK VE ÜLKE ŞAMPİYONUMUZ DAHİ ÖN ELEME OYNAMA DURUMUNDA KALACAK...

ŞİMDİ ÜLKE FUTBOLUNUN BU HALE GELMESİNİN NEDENİ NEDİR ACABA ? BİR DÜŞÜNELİM...EN SON SEVİNDİĞİMİZ ULUSAL BAŞARIMIZ 2008 AVRUPA ŞAMPİYONASINDA KAZANILAN 3.LÜK....FUTBOL TAKIMLARIMIZIN AVRUPA KUPALARINDA  SON YILLAR ZATEN ELLE TUTULUR BİR TARAFI YOK...NETİCE VE PUAN OLARAK EN İYİ YİNE BEŞİKTAŞ İDİ..GEÇEN YIL EURO LİG DE 2 GRUPTAN DA ÇIKMIŞ VE ATLETİCO MADRİDE 2. TUR DA ELENEREK KUPAYA VEDA ETMİŞTİ...

* BENCE TÜRK FUTBOLUNU BU HALE GETİREN VE MİLLİ TAKIM T.DİREKTÖRÜ  ABDULLAH AVCI'YI DAHİ HARCAYAN FUTBOLDAN UZAK, İKİLİ İLİŞKİLERLE HAKSIZ GÖREVLENDİRMELER VE ATAMALAR YAPAN, FUTBOLDAN UZAK YÖNETİCİLERDİR...

* BUGÜNE KADAR GEREK DEVLET, GEREKSE TFF OLARAK YAPILAN BUNCA YATIRIMLARLA NEDEN KENDİNE HAS BİR EKOLÜ OLAN TÜRK FUTBOLU OLUŞTURULAMIYOR? HEP AYNI HİKAYELERİ DİNLİYORUZ...YENİDEN YAPILANMA, YENİDEN STRATEJİ OLUŞTURMA V.S NE BİLİM NE...

* YURT DIŞINDAKİ TÜRKLER ARTIK FUTBOLDAN KONUŞMAYA UTANIR HALE GELDİLER..SON ZAMANLARDA YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜREN BİR BAŞARI VAR MI? ALLAH AŞKINA...GEREK KULÜP GEREKSE MİLLİ TAKIMLAR BAZINDA...GEÇMİŞTE MİLLİ TAKIM VE GS'NİN BAŞARILARI İLE YURT DIŞINDA AKRABA TOPLULUĞUMUZ OLAN, OLMAYAN BİR ÇOK ÜLKELERDE DAHİ MİLLET SABAHLARA KADAR SOKAKLARDA ARABALAR VE BAYRAKLARLA TUR ATARLARDI...
NİYE? MÜSLÜMAN VE TÜRK OLAN TAKIM BAŞARILI OLDU DİYE...HİÇ UNUTMAM GS'NİN UEFA KUPASI KAZANDIĞI YIL İNGİLTERE'DE Kİ, LEEDS UNİTED ZAFERİNDEN SONRA BAKÜ BÜYÜK ELÇİLİĞİNİN ÖNÜNDE İNSANLAR SABAHA KADAR TEZAHÜRAT YAPTILAR...FUTBOL DEYİP GEÇMEYELİM... İŞTE BİR ÜLKEYİ SEVDİRME VE REKLAMINI YAPMA ADINA FUTBOL, HEM DİĞER ÜLKE İNSANLARINA SİZİN ÜLKENİZİ SEVDİRİYOR, HEM DE MADDİ OLARAK SİZİN MARKALARINIZ VE ÜRÜNLERİNİZİ TERCİH EDİLİR HALE GETİRİYOR...

* NEREYE GİDİYOR BU ÜLKENİN FUTBOLU ? NEDİR BU ÇEKTİĞİMİZ FUTBOLDAN ANLAMAZ YÖNETİCİLERDEN...MENAJERLERLE KAPALI KAPILAR ARDINDA KONUŞAN VE KOMİSYON ALMA DERDİ İLE ANLAŞMALI TRANSFERLER YAPAN HOCALARDAN...FUTBOLUN İÇİNDEN OLMAYAN, FUTBOLDAN AZ BUÇUK DAHİ ANLAMAYAN YÖNETİCİLERDEN...

BU BÖYLE OLDUĞU SÜRECE DAHA ÇOK BEKLERİZ BİZ BU ÜLKEDE FUTBOL ADINA, SPOR ADINA BİR BAŞARI VEYA KENDİNE HAS EKOLÜ VE FUTBOLU İLE TÜM DÜNYADA MARKA OLAN BİR ÜLKE VE TAKIM...


!!! HELE HELE BEŞİKTAŞ DA ŞUAN MEVCUT QUAREJMA OLAYINDAN SONRA ORTAYA BİR DE METTEO FERRARI OLAYININ ÇIKMASI ZATEN BOZUK OLAN MORALİMİZE İYİCE TUZ-BİBER OLDU!!!

ŞİMDİ BU OLAYLA ALAKALI BEN ACİZANE BİR TÜRK VATANDAŞI VE BJK TARAFTARI OLARAK SORUYORUM ;

1-BU METTEO FERRARI DENEN ADAMIN BJK DE OYNADIĞI SÜRE İÇERİSİNDE NE GİBİ KATKISI OLDU TAKIMA ? 

2-BU ADAMA VERİLECEK PARALAR KİMİN PARASI OLACAK ? 

3-HAYBEYE GİDEN, MİLLETİN VE ÜLKENİN MİLLİ SERVETİ OLAN BU PARA NEDEN BÖYLE HAYBEYE GİDER ? BUNUN SORUMLULARI KİM ? BUNLARIN HESABINI SORACAK OLAN KİM ? 



Not: Kusura bakmasın okurlarım ama bu yaşananlardan sonra insan işte bazen kendini tutamıyor maalesef...Maksadımız yıkmak değil, yapıcı olmak..Ama göz göre göre de olumsuzluklara karşı susmak en büyük yanlıştır bence....

hürmetle

17 Mayıs 2012 Perşembe

FUTBOLA YORUM 3


29 YIL SONRA GELEN KUPA ve ÖZLENEN GÖRÜNTÜLER

Ziraat Türkiye Kupası 50. Final maçında bir yanda kupaya 29 yıl hasret Fenerbahçe, diğer tarafta 26 yıl sonra bu kupayı kazanma şansını yakalamış Bursaspor.Maçtan önce her iki takım teknik direktörü de 50.Ziraat Türkiye Kupasını kazanarak kulüp tarihine geçmek ve kariyerlerinde önemli bir kupanın yer almasını istiyorlardı.Her iki teknik adam da futbolcu olarak şampiyonluk ve Türkiye Kupası sevincini yaşamışlardı.Fakat 90 dakikanın sonunda gülen taraf Fenerbahçe teknik direktörü Aykut Kocaman oldu.

Aslında final öncesi,  pazar günü olaylı Süper Final gecesinde şampiyonluğu elden veren Fenerbahçe’ye göre Bursaspor’u  favori görüyordum.Çünkü Bursasporlu futbolcular Avrupa Ligini garantilemiş ve moral motivasyon olarak daha hazır, daha rahat durumda görünüyorlardı.Ama  Bursasporlu futbolcular dün akşam gerçekten o kadar çok rahattılar ki,  sahada rakibe kupayı kaptırmama adına ne kendilerinden beklenen mücadeleyi  verdiler, ne de net bir gol pozisyonuna girdiler. Dün akşam Ertuğrul Sağlam’ın talebeleri vasatın çok altında bir oyun sergilediler. Belki de maçın başında yedikleri erken gol onları oyundan düşürmüş ve oyun planlarını bozmuştu. Fakat her ne olursa olsun,  Bursaspor gibi Ertuğrul hocayla süper lig şampiyonu olmuş ve bu yıl kupada finale kadar gelmiş bir takım,  90 dakika galibiyet ve kupayı kazanma arzusu ile oynamalıydı. Ben ne yazık ki, dün akşam Bursasporlu futbolcularda kupayı kazanmak için, gereken arzu ve isteği göremedim. Ertuğrul hoca maç öncesi kadrolara baktığında Fenerbahçe’nin orta sahasında etkili silahlarına rahat oynama fırsatı vermeyecek önlemler almalıydı. Belki de almıştı ama dün akşam Bursaspor da özellikle orta sahanın gole dönük etkili isimleri Ozan İpek - Stanislav Sestak - Pablo Batalla kendilerinden beklenen mücadeleyi ve futbolu ortaya koyamadılar. Bursaspor’un ortada ki, golcü ismi Turgay Bahadır ise Ertuğrul hoca tarafından kenardaydı. Durum böyle olunca Bursaspor son zamanların en kötü maçını oynayarak kendisinden kupa bekleyen taraftarlarını da hayal kırıklığına uğrattı. Bursaspor takımının defansı ve orta bloğu arasında gerek adam paylaşımında, gerekse de kademelerde ki, hatalar,onların daha maçın 2.dk da kalelerinde gol görmelerine neden oldu. Alex-M.Topuz-Semih üçgeninde yapılan verkaçların sonunda kaptan Alex solda topu Caner’e çıkardı ve Caner sol çaprazdan topa sert vurarak ağlarla buluşturdu.Bu golü neden anlattım? Çünkü bunlar olurken Fenerbahçeli futbolcular o kadar rahat paslaşıp ceza sahasına girdiler ki, Caner topa vururken Michael Basser ve vurduktan sonra topa müdahale edebilecek, kaleci dâhil tam 3 Bursasporlu futbolcunun bakışları arasında top kaleye gitti. Dün maçta Bursaspor sahada hangi taktik? Ve hangi sistemle? oynadı diye bakacak olursak eğer, maçın başında yenilen golün ardından rakibe rahat oynama ve oyun alanı bırakan, mücadele azmi az ve baskı yapmayan bir orta saha, bloklar arasında  mesafe uzak ve kopuk, adam paylaşımında kademe hatası yapan defans ve gerekli yönlendirmeler yapmayan bir kaleci olunca Ertuğrul hoca’nın da ne sistemi, ne taktiği, ne de değişiklikleri bir işe yaradı.Ve sonuçta Bursaspor ve Ertuğrul Sağlam 26 yıl sonra önlerine gelen Ziraat Türkiye Kupasını ellerinin tersiyle itmiş oldular.

Tabii ki, bütün bunların yanında Fenerbahçe’nin oyununu  ve 29 yıl sonra kupayı kazanma arzusunun yanında orta sahayı maestro gibi yöneten kaptan Alex’in de hakkını yememek lazım.Aykut hoca  Süper Final maçının aksine bu maçta ilk 11’de Alex-M.Topuz-G.Gönül  üçlüsüne yer vermiş, Miroslav Stoch yerine de Caner Erkin’i sahaya sürmüştü.4-4-1-1 düzeninde oynayan Fenerbahçe de özellikle orta sahada C.Baroni-M.Topuz-Emre-Alex  dörtlüsünün ayağa paslarla topun daha çok kendilerinde kalmalarını sağlaması Bursaspor’a fazla şans vermedi.Kaptan Alex ile Semih Şentürk’ün aralarında ki, farklı bir uyum olması dün akşam ki, maçta da kendini yine gösterdi.Semih önce kendisine sol taraftan ayağa yerden teslim orta ile 3.golü attıran Alex’e hemen hemen aynı yerden  aynı güzellikte bir orta ile 4.golü de attırmış oldu.Fenerbahçe adına atılan 4 golde de Alex-M.Topuz-C.Baroni ve Semih dörtlüsünün imzaları vardı. Bu dörtlü adeta orta sahada ve ceza sahasında şov yaptı ve Fenerbahçe’nin Bursaspor karşısın da  4-0 gibi farklı bir skorla kupayı rahat kazanmasını sağladı.Bu dörtlüye ise kenarlardan G.Gönül-Caner Erkin ikilisi ile ön liberoda geriden top taşıyan Emre Belözoğlu’nun katkılarıda çok önemliydi.Maçta Bursaspor takımının etkisiz ve baskısız oyunu Fenerbahçenin defans oyuncularına fazla bir zorluk çıkarmayınca oyunun kontrolü tamamen Fenerbahçe de olan bir maç izledik. Fenerbahçeli futbolcular tüm hatlarıyla dünkü maçı almak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ve kupayı güzel bir oyun, güzel bir skorla kazanmasını bildiler.

Fenerbahçe de futbolculuk döneminde şampiyonluk yaşamış ve gol kralı olmuş Aykut hoca, Pazar günü kaybedilen şampiyonluk maçının ardından, birde istenmeyen saha dışı olaylardan sonra takımını bu finale gerçekten çok iyi motive ederek hazırlamış.Saha dışı yaşananlardan dolayı bu yıl zor bir sezon geçiren Fenerbahçe’de acaba Aykut hoca değil de yabancı bir hoca olsaydı sonuç ne olurdu ? Bu takım buralara kadar bu sonuçlarla gelip son maçta şampiyonluk gitmesine rağmen, Türkiye kupasını kazanabilir miydi? Bunların cevaplarını iyice düşünelim.Ben bütün bu yaşananlara bakarak bir kez daha futbolumuzda yerli hocalarımızın kıymetini bilelim ve onlara gereken değeri verelim diyorum.Türkiye şartlarında kendileri için çok zor çalışma ortamı olan yerli futbol antrenörleri adına bu başarısından ve beyefendiliğinden dolayı Aykut hocamı tebrik ederim.

Bu arada Bursaspor gibi bir Anadolu takımıyla zor bir ligde, zor şartlarda şampiyonluk yaşamış ve akabinde bu sezonun ortalarında nerdeyse düşmemeye oynar duruma gelen takımı tekrar toparlayarak 5.sıraya çıkaran ve Ziraat Türkiye kupasında final oynatan Ertuğrul Sağlam hocamı da tebrik ederim.

Bir paragrafta Bursaspor ve taraftarları için açmak isterim.Türk futbolunda yaşanan son olaylara inat dün akşam Ankara 19 Mayıs Stadyumunda centilmenlik örneği veren Bursaspor takımının her bir bireyini  ve taraftarlarını da ayrıca tebrik etmek gerek. Maçın sonlarında çok önemli bir kupa finalinde 4-0 gibi farklı skorla mağlup bir takımın taraftarları olarak yapmış oldukları tribün şovları ve takımlarına centilmence destekleri, bizim son günlerde görmeyi arzuladığımız görüntülerdi.Bunu yaşattıkları için de kendilerine bir futbolsever olarak teşekkür ederiz. Bu güzelliklerin olmasında başta beyefendi kişiliğini her daim futbolculuk döneminde olduğu gibi teknik direktörlük döneminde de koruyan ve centilmenliğini tüm Türkiye'ye ve Bursa’ya yansıtan Ertuğrul Sağlam hocamızı da unutmayalım lütfen.








14 Mayıs 2012 Pazartesi

"FUTBOLA YORUM" 2


SÜPER LİGİN ve SÜPER FİNALİN ŞAMPİYONU GALATASARAY.
14 Mayıs 2012

Son 1 yıldır zor günler geçiren Türk Futbolunun Süper Lig tarihinde bu yıl ilk defa uygulanan Süper Final şampiyonluk grubu maçlarının ardından Galatasaray, Kadıköy de ezeli rakibi Fenerbahçe ile 0-0 berabere kalarak 18. şampiyonluğuna ulaştı. Fatih TERİM bu şampiyonlukla bir rekorun da sahibi oldu. Galatasaray’ la 5. kez şampiyonluğa ulaşan başarılı teknik adam, Trabzonspor’la 4 şampiyonluk yaşayan Ahmet Suat ÖZYAZICI' ya ait en çok şampiyonluk yaşayan teknik adam rekorunu da elinden aldı.
Dün gece maça gelecek olursak eğer, Süper Final değerindeki bu maçta Galatasaray beraberlik ve galibiyet halinde, Fenerbahçe ise mutlaka kazanması halinde şampiyonluğa ulaşacaktı. Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, her iki takım oyuncularının da üzerlerinde büyük bir baskı vardı ve stres altında oynadıklarından, oyunda bir türlü istenen tempo yakalanamıyordu. Çünkü Süper Final olan bu maçta futbolcular, yapacakları hatanın telafisinin çok zor olacağını ve kaybeden taraf olmaları halinde, bir yılın tüm emeklerinin bir anda yok olacağının farkındaydılar.Bu nedenle de futbolcular kafa olarak rahat değildiler ve sahada kendilerinden beklenen futbolu bir türlü ortaya koyamadılar.

Maç öncesi Fatih TERİM, şampiyon olması için kendisine beraberlik bile yetecek olduğu halde, takımını yine sahaya klasik 4-4-2 düzeninde çıkarmıştı. Sadece sol kanatta Emanuel EBOUE-Emre ÇOLAK ikilisinde değişiklik yapmış ve sol açıkta Emre ÇOLAK yerine diğer sol bek oyuncusu Albert REIRA ya forma vermişti. Galatasaray genelde oyunu geride kabul ederek kontra ataklarla gol arayışı içindeydi. Fakat Fatih hoca takımının, 2000 yılı UEFA kupası finalinde Arsenal karşısında olduğu gibi "en iyi savunma hücum prensibi" anlayışını uygulayarak, Fenerbahçe’nin klasik Şükrü Saraçoğlu baskısını kesmek ve atakların olgunlaşmasını engellemek için takımının pres yaparak önde basmasını istiyordu. Tempoyu yükseltmeden Fenerbahçe’yi sakin ve aklı selim oyunuyla durdurmak isteyen Galatasaray ilk yarıda Cristian BARONİ' nin altı pas önünde çok müsait pozisyonda harcadığı gol pozisyonunda başkada net pozisyon vermedi ve Fenerbahçe’nin kendi sahasında o alışagelmiş baskılı oyununu oynamasını engelledi. Görev yaptığı takımlarda sağ ve sol beklerinin çok iyi kanat bindirmeleri ve etkili orta yapabilen futbolculardan olmasına önem veren Fatih hocanın sol açıkta Albert REİRA’ ya yer vermesi maalesef Galatasaray’ın sol kanatta etkili hücum yapamamasına neden oldu. Fakat savunmada ise Fenerbahçe'nin sağ kanattan etkili bindirmelerinin de önünü aldı. Yine sağ kanatta da Emanuel EBOUE-Engin BAYTAR ikilisi, bir türlü arzulanan bindirmeleri yapamadılar.Sağ bekte oynamasına rağmen sağ açık gibi oynayarak bu kanatta her zaman etkili bindirmeler yapan EBOUE' nin, ilk yarıda Milan BAROS' a yaptığı ortadan başka fazla da tehlikeli olabilecek bir atağı olmadı.
Fenerbahçe’de ise Aykut KOCAMAN mutlaka kazanması gereken bu maçta takımın 3 önemli ismini yedek klubesinde oturtmuştu.(Alex-Gökhan-M.Topuz).Fenerbahçe teknik direktörü sahaya sağ bekte Gökhan GÖNÜL' ün yerine tecrübesiz genç Orhan ŞAM' la, ortada Mehmet TOPUZ' un yerine Issiar DİA, ilerde de Henri BİENVENU yerine Semih ŞENTÜRK' le 4-2-3-1 düzeninde çıkmıştı.Fakat Fenerbahçe hücuma çıktığında ilerde STOCH-DİA-SEMİH üçlüsüyle 4-3-3 düzenine dönüyordu.Bu üçlüye gol yollarında ise geriden ortada BARONİ-SELÇUK-EMRE üçlüsü ile destek geliyordu.Teknik Direktör Aykut KOCAMAN bu şekilde takımını, savunma halinde orta sahada kalabalık tutuyor ve pres yapan mücadeleci oyuncularıyla etkili Galatasaray orta sahasını etkisiz hale getirmeyi düşünüyordu. Aykut hoca, ortada BARONİ-SELÇUK-EMRE -DİA-STOCH beşlisiyle bunu başarırken, hücumda da gol becerisi yüksek olan ve gole dönük bu orta saha oyuncularıyla sonuca gitmek istiyordu. Aslında Fenerbahçe oyun genelinde de bunu başardı ve orta sahada Galatasaray’ın etkili isimleri Felipe MELO ve Selçuk İNAN ikilisinin istediği oyunu oynamalarına bir türlü imkan vermedi. Topla oynama yüzdesi Fenerbahçe den yanaydı. Galatasaray da ne MELO, ne de SELÇUK, ileri ikili de Necati ATEŞ ve sakatlanıp oyundan çıkana kadar Johan ELMANDER, sonrasında ise oyuna giren Milan BAROS' u bir türlü istediği ara paslarla gol pozisyonlarına sokamadılar.Sadece ilk yarıda sakatlanıp sekerek oynayan ELMANDER, MELO’ nun ara pasın da kaleyi tam karşıdan görerek vursa da netice alamazken, yerine oyuna giren Milan BAROS ise sağdan Emanuel EBOUE'nin yaptığı güzel ortasına aynı güzellikte kafa vurarak cevap veremedi.Galatasaray da Milan BAROS'la birlikte ilerde forvet oynayan Necati ATEŞ ise kendisinden beklenen oyunu bir türlü ortaya koyamadı ve Fatih hoca 63.dk da O'nun yerine genç Aydın'ı oyuna alarak 4-2-3-1 düzenine döndü.TERİM orta sahada Fenerbahçe’nin üstünlük sağlamasını engellemeyi ve topun daha çok kendilerinde kalmasını istiyordu.

Fenerbahçe ise orta sahada üstünlüğünü ele geçirmiş olsa da, kanatlardan istediği atakları ve bindirmeleri bir türlü yapamıyordu.Sağda tecrübesiz Orhan-DİA ikilisi, solda da Reto ZİEGLER-Miroslav STOCH ikilisi golle neticelenebilecek kanat bindirmeleri yapamıyordu.Çünkü hem DİA, hem de STOCH daha çok aldıkları toplarla içeri kat ediyorlar ve ortadan şut ve ya ara pas denemeleri yapmaya çalışıyordular.Orta sahanın gerisinde ise EMRE-SELÇUK-BARONİ üçlüsü daha çok orta da pres ve mücadeleyle top kazanmayı ve kazandıkları topları da ayağa hızlı paslarla ileriye taşımak istiyorlardı.Semih ŞENTÜRK ise ileride tek forvet oynuyordu ve maç boyunca sadece iki pozisyonla akıllarda kaldı.Birincisinde kaleci MUSLERA' nın degaj yapmak istediği topu gol yaptı ama hakem Cüneyt ÇAKIR bu golü geçerli saymadı.İkincisinde ise kale içinde yakın mesafeden kafayı vursa da bu sefer MUSLERA müthiş refleksle gole izin vermedi.Fenerbahçe de orta sahada oynamasına bakmayarak bu sezon attığı kritik gollerle takımını sırtlayan Cristian BARONİ ise maç içerisinde vasatı aşamadı ve kendisinden beklenen futbolu ortaya koyamayarak taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı.Şampiyonluk için kendi saha ve seyircisi önünde doğal olarak daha çok gol arzulayan ve atak oynayan Fenerbahçe de Issiar DİA'nın oyundan atılmasıyla hesaplar alt üst oldu. DİA 65.dk da ceza saha içerisinde Hakan BALTA' ya yaptığı hareketi faulle değerlendiren hakem Cüneyt ÇAKIR' a sinirlenerek gereksiz yere topa vurdu ve 2. sarıdan kırmızı kart yiyerek takımını hem moral-motivasyon, hem de sayıca eksik bıraktı. Galatasaray da ise yine benzer pozisyonda stoper Thomas UJFALUSİ maçın 80.dk.da zamana oynamaya çalışırken gereksiz topa vurdu ve 2.sarıdan kırmızı kart görerek takımını bir kişi eksik bıraktı.Bu kartlardan sonra her iki takımın hocalarıda oyun içinde değişikliklere gittiler.Aykut KOCAMAN takımı sahada 10 kişi kaldıktan, yaklaşık 10 dakika sonra BARONİ ile SEMİH' i oyundan aldı ve yerlerine ALEX ile BİENVENU' yu oyuna dahil etti.Aykut hoca bence değişikliklerde gecikmişti.Çünkü kendisine şampiyonluk için mutlaka galibiyet lazımdı ve risk almak zorunda idi.Fakat hiç bir zaman tek başına forvet oynayarak bir şey yapamayacağı belli olan SEMİH' in yerine BİENVENU' yu almakta geç bile kalmıştı.Kaptan ALEX ise son 15-20 dakikada oyuna ısınamadı ve etkili ne bir şut, ne de bir pas yapabildi. Galatasaray da ise Fatih TERİM son yarım saatte etkisiz Necati ATEŞ' in yerine genç Aydın'ı oyuna almıştı ve orta sahada daha çok topa sahip olarak kontra gol aramak istiyordu.Fatih hoca son 10 dakikada ise stoper UJFALUSİ oyundan atılınca, oyuna sonradan giren BAROS' un yerine stoper Gökhan ZAN' ı oyuna dahil etti ve son dakikalarda bir süpriz yaşamak istemedi.

Fenerbahçeli oyuncuların ikinci yarıda dakikalarında ilerlemesi ile gol gelmeyince gereksiz hareketlere girmesi, Galatasarayın da adeta ekmeğine yağ sürdü. Semih'in Ujfalusi' ye yaptığı faul sonrası yerdeyken O'nun üzerine yürüyerek gereksiz hareketleri nedeniyle bir anda saha içerisi karıştı ve oyun yaklaşık 3 dakika durdu. Akabinde karşılıklı sert hareketlerin gelmesi hem ara ara hareketlenen oyunun temposunu düşürdü,hem de hakem Cüneyt ÇAKIR' ın bol bol kart göstermesine neden oldu.Şampiyonluk için kendisine mutlaka galibiyet lazım olan Fenerbahçeli futbolcular, aslında maçın ikinci yarısında oyunun gerekli gereksiz faullerle sık sık durmasına neden olmalarının, onların Şükrü Saraçoğlu stadında tempolu ve baskılı futbolları ile rakiplerini boğmalarına neden olan oyunlarını sahaya yansıtamadıklarının farkında değillerdi.Bu da en az beraberliğe oynayan Galatasaray’ın işine geliyordu.

Neticede Galatasaray da, Fenerbahçe de alışagelmiş oyunlarından fazla örnekler sunamadı ve bana göre Süper Final havasında temposu yüksek finale yakışır bir maç izleyemedik. Bunun en büyük nedeni başta da söylediğim gibi oyuncuların büyük bir baskı altında stresle oynamaları ve bilinç altlarında şampiyonluğu elden kaçıracak hata yapmama düşüncesinin olması idi.Fatih hoca hem Süper Ligin sonunda, hem de Süper Final şampiyonluk grubunun sonunda Galatasaray’la 5. kez şampiyonluk sevinci yaşadı ve lig tarihinde Galatasaraylı taraftarlara 18.şampiyonluk kupasını armağan etti.Fenerbahçe ise eline geçen bu büyük fırsatı değerlendiremedi ve umudunu Türkiye Kupasına bıraktı.

Yeni sezonda Türk futbolunun tertemiz bir sayfa açarak başlaması temennisiyle…

" FUTBOLA YORUM " 1

TÜRK FUTBOLU NEREYE GİDİYOR ? 
07 Mayıs 2012
                          

Merhaba sevgili futbolseverler,

3 Temmuz 2011' den bu yana sürekli şike haberleri ve yorumlarıyla çalkalanan ve içinden çıkılmaz bir hale gelen Türk Futbolu nereye gidiyor? 1990’lı yıllarda futbolda her alanda yapılan büyük yatırımlar ve atılımlardan sonra yükseliş gösteren ve şerefli mağlubiyetlerin yerini, artık ulusal başarıların yer aldığı bir Türk Futbolu bugün gerçekten nereye gidiyor? Tarihinde ilk defa 1996’da Avrupa Şampiyonası finallerine giden, 2000’de Uefa Kupası ve Süper Kupa kazanan, 2000 Avrupa Şampiyonasında çeyrek final oynayan, tarihine altın harflerle 2002 Dünya 3.lüğü ve 2008 Avrupa Şampiyonası 3.lüğü yazılan, Türk Futbolu nereye gidiyor?

Bugün Spor Medyasında sahalarda oynanan futboldan ziyade saha dışı olaylar, istenmeyen görüntüler, kurumların ve insanların kişiliklerini zedeleyici ve etik olmayan eleştiriler daha çok ön planda yer alıyor. Bunun neticesinde ise futbolla ilgilenen insanlar,takımların taraftarları futbolun amacından uzaklaşmakta ve saha dışı istenmeyen olayların içerisine girmektedirler.Zaten son bir yıldır üzerinde kara bulutlar dolaşan Türk Futbolunda maalesef bugüne kadar yaşanan hadiseler, artık futbol severlerinde iyice futboldan soğumalarına neden olmuştur. İşte bu hadiseler karşısında futbolun içinden oynayarak gelmiş ve UEFA B Lisans futbol antrenörlük belgesi olan sade bir antrenör olarak şöyle düşündüm; "Keşke insanlar, futbolun sadece bir spor oyunu olduğunu unutmasalar. Kendilerine sahada oynanan futbolun teknik-taktik ve analizi yönünden yazılarla bilgiler verilse. Saha içinde ve dışında, daha çok centilmenliğin ve fair-play dediğimiz rakibe saygının yer aldığı davranışlar gösterilse. Teknik adamları, futbolcuları, yöneticileri eleştirmek yerine sadece sahada oynanan futbol üzerine eleştirilerin yapıldığı bir medya olsa".dedim.Belki de bunlar olabilse futbolumuzda istenmeyen bu olaylar bu kadar olmayacaktı.

İşte bu düşüncelerle “Futbola Yorum” başlığı adı altında sizlere, öncelikle futbol dışındakilerden ziyade oynanan futbola yorum yazmayı düşündüm. Fakat bugün ilk yazım da ne enteresandır ki, Pazar günü oynanan ve yankıları hala devam eden, Spor Toto Süper ligde bu yıl ilk defa uygulanan Süper Finalin 5.haftasında, TS-FB maçında yaşananlar, maalesef insanı oynanan futboldan ziyade, futbol dışında olanlar için yorum yapmaya ve yazmaya mecbur bıraktı.

Çünkü bu ülkede maalesef medya denen camianın içinde yazar-çizer takımının çoğu reyting kazanma uğruna mı? artık, yoksa kendisinin kamuoyunda sivrilmesi adına mı?, oynanan futboldan ziyade, başka şeyler için, belki de işin iç yüzünü anlamadan, dinlemeden, bir yönetici veya başkanın direktifiyle başka bir kurum veya kişiler hakkında etik olmayan haberler ve yorumlar yapabiliyorlar.Oysa sahada oynanan futbolda kimin ne hatası var ? Teknik adam veya futbolcular, saha içinde futbolun gerektirdikleri adına hangisini doğru,hangisini yanlış yapıyorlar ? Bu ve benzeri gibi değerlendirmeler, yorumlar çok az yapılıyor maalesef. Daha çok futbol dışı olumsuz eleştiriler yapılıyor.Veya kaybeden takımın teknik heyeti, futbolcuları adeta yerden yere vurulabiliniyor.Bu konularda özellikle yabancı futbolcu ve hocalar çok çekmişlerdir bu ülkede. Neticede futbol adına hiçbir getirisi olmayan bu yazılar ve yorumlar,ülke futbolunun gelişimi adına hiçbir katkı sağlamıyor.Galip olanlar günü kurtarırken,mağlup olanlara da her şey reva görülüyor. Bazen medyanın bu tip yazar-çizer takımı kurumlara ve insanlara şahsen ağır eleştirilerde bulunarak ülke futbolunun gelişimine katkıda bulunduklarını düşünüyorlar galiba. Ama kimse neden Türk Futbolu 2000 Avrupa Şampiyonasında çeyrek final oynadıktan sonra 2004’de yer almadı ? Neden 2002’de Dünya 3.sü olurken 2006 Dünya Kupasında yer almadı ? 2008’de Avrupa 3.sü olan takım neden 2010 Dünya Kupasında yer almadı ? gibi soruların üzerinde düşünmüyor.Düşünenlerde vardır mutlaka ama bunlarda yeterince ön planda yer alabiliyor mu? 

Oysa bu güzel memleketimin hemen-hemen her insanı iki şey üzerinde sabahtan-akşama kadar konuşabilir, yorum yapabilir. Birincisi futbol, ikincisi de siyaset.En ücra köy kahvehanelerinde bile bu iki konunun uzmanı bir çok insan vardır.Herkes futboldan anlar.Ama tuttuğu takımın dün akşam oynadığı maçta hangi sistem ve taktikle oynadığını sorsanız ve yahut attığı veya yediği golün tahlilini söylemesini isteseniz kaç tane doğru dürüst açıklama çıkar onu da Allah bilir.Fakat falan futbolcu bu hareketi şundan yaptı.Falan hoca filan hakeme şunu dedi.Falan Başkan veya falan yönetici, filan hakkında böyle-şöyle açıklamalar yaptı gibi v.s yorumlar,konuşmalar uzar gider. Halbuki bu konular üzerinde az önce belirttiğim gibi en ücra köy kahvehanelerindeki insanlar bile zaten buna benzer yorumları ve dedikoduları fazlasıyla yapıyorlar.Kısacası zaten zor günler geçiren ülkemiz futbolunda, kurumları ve şahısları elbette eleştirenler mutlaka olacaktır, ama sadece saha da oynanan futbola yapılacak yorumlar daha ön planda yer alsa bence futbolumuzun gelişimi adına daha önemlidir.
Türk futbolunun gelişimi adına ekranlarda ve yazılan yazılarda nefretin, şiddetin,rakibe tahammülsüzlüğün, etik olmayan eleştirilerin ve davranışların yerini, objektif bakış, mağlubiyeti kabullenme,rakibe saygı ve fair-play davranışlar her daim ön plana çıktığı bir medyamız olsa,belki de futbolda istenmeyen olayların azalacağını ümit ediyorum. Medyada futbola ait güzel görüntülerin yer alması ve etkili objektif yorumların olması, bunları izleyen ve okuyan herkesin , taraftarların, futbolcuların ve teknik direktörlerin de futbolun sadece bir oyun olduğunu hatırlamalarını sağlayacaktır. Oysa Pazar günü oynanan maçlardan sonra görsel medya ve yazılı medyaya bakacak olursak, inanın oynanan futbola yorum yapmak yerine nelerin konuşulup,yazılıp çizildiğini hep beraber görüyoruz.Ülkenin en önemli bir TV kanalının spor programında tam 1 saat oynanan futbol dışında yaşanan ve hiç tasvip edilmeyen olaylar ekrana getiriliyor ve tartışılıyorsa gerisini siz düşünün artık.
İnanın her türlü rengiyle, mozaiki zengin olan ülkemin güzel insanlarını, her daim birbirlerinin farklılıklarını kullanarak çatıştırma havasında olanlar, futbolda da sanki bizleri en zayıf yerimizden vurmaya çalışıyor.İnşallah bu amaçlarına ulaşamazlar ve ülke futbolu bu kaostan en kısa zamanda çıkar.Bu ilk yazımda başlıkta da olduğu gibi her ne kadar oynanan “Futbola Yorum” yapacaktım ama kısmet böyleymiş.Ülke futbolumuzun derdi bunları yazdırdı bu ilk yazıda bana.Çünkü bu ülkenin futbolunda açılan yaraları, yine bu camia içerisinde olan herkes üzerine düştüğünce sarmaya gayret etmeli ve sağduyulu hareket ve açıklamalarıyla da, kitleleri yönlendirerek sakinleştirmeli diye düşünüyorum.İnşallah ikinci yazımızda “Futbola Yorum” yaparak devam ederiz…